AYNI KADERİ PAYLAŞANLAR: ERSİN KENDİR, KİTAP HABER

    İstanbul Taksim'de bir Pazar günü saat 10.30 sularında Atatürk Anıtı'nın çevresinde sürekli görev yapan polisleri hedef alan bombalı saldırı düzenlendi. Saldırıda 17'si sivil, 15'i polis memuru 32 kişi yaralandı ve yaralılar hastanelere kaldırıldı. Saldırının pazar sabahı erken saatlerde gerçekleşmesi olası can kaybı ve yaralı sayısını azalttı. Eylemi bir terör örgütü üstlendi. Bunu kendi internet sitelerinde açıkladılar.
    İstanbullular pazar gününe patlama haberiyle uyandı. Haber ajansları böyle duyurdu o saldırıyı. Herkes günlük hayatına devam ederken bomba ile sarsıldı o gün. 32 kişi o gün aynı kaderi paylaşmıştı. Hepsi de neler olacağından habersiz o gün oradan geçecekti. Simit satan, işe yetişmeye çalışan, arkadaşıyla buluşacak olan, ayakkabı boyacısı ve daha birçok insan.
    Patlama anında Zelal yerde yatan saldırgana bakıp ağlamakta keşke engelleyebilseydim diye kendini suçlamaktaydı. O gün Osman patlama anında belinde tabancası ile patlamanın ortasında kalakalmıştı. Küfürler havada uçuşan kumar masasında vurduğu Ramazan Ağa'yı arkasında bırakıp kaçarken talihsizce tam saat 10.30 da Taksim'den geçip Tarlabaşı'na gidecekti... Kemal ise otelden hareketli bir günün sabahında kahvaltısını yapıp Taksim'deki iş yerine gitmek üzere yola koyuldu saat tam 10.30 du vardığında... İstanbul'un bir başka semtinden çıkıp gelen Hüseyin ise altmış sekiz yıllık bir hasreti gidermek için Yunanistan Konsolosluğundan pasaport alıp Rodos'a gitme hayalindeydi. O gün pasaportu aldığında birkaç kez bakmıştı sanki hayal görüyormuşçasına. Haftaya Rodos yolcusuydu otobüse binip evine gidecekti ama saat 10.30 da Taksim'deydi o da... Kuşçu Arif de aynı kaderi paylaşanlardandı, sevdiği kızı kaçırdığında mağarada saklanmışlardı ama töre bulmuş namuslarını temizlemişti Arif yokken. Sonrasında Halep'e kaçan Arif yıllar sonra memleketine dönmüş oradan da İstanbul'a göç etmişti.
    İş bulamayınca Taksim'de güvercin yemi satmaya başladı çaresizce. O Pazar sabahı her zamanki gibi tezgâhını açmıştı heykelin yanına ve saat 10.30 da yıllar önce kaybettiği sevdiğinin yanına yol aldı. Sinan da o gün izinden dönüp Taksim meydanındaki polis görev noktası vardı ve devriye aracına oturdu arkadaşlarına selam vererek. Her şey normal seyrederken meczup görünümlü sırtında büyük çanta olan birinin polis aracına yaklaştığını gördü. Sarhoştur diye umursamadığı adam yaklaştığında kolundan aşağı kablonun avucuna uzandığı gördü o an göz göze geldiler şüpheli ile ve saat tam 10.30'du...
    Reşit de Diyarbakır'dan kalkıp İstanbul'a gelmişti Taksim'de mısır satan arkadaşı Baki sayesinde çaycı olarak iş bulup hayatına devam ederken o gün büyük ümitlerle oynadığı ganyan kuponunu ganyan bayisine verip oradan Taksim'deki arkadaşı Baki'ye uğradı saat 10:30da... Ece ilk defa uzakta olan babasına mektup yazıyordu o gün, bütün dertlerini yazıp gönderip göndermeme hesabı ile düşünceli halde çıktı Beyoğlu'ndaki kafeden, annesiyle buluşacağı yere, Taksim'e vardı saat 10.30'du...
    Celal tacizden karakola düşmüştü, kendini şikâyet eden apartman sakinlerine iftira atarak ailenin yıkılmasına vesile olmaktaydı karakolda kendini temize çıkarıp hâkimin suçsuz bulmasıyla polis aracıyla serbest bırakılmak için Gümüşsuyu'ndan Taksim'e ilerliyorlardı saat 10.30 sularıydı... Ziya öğretmen de o gün farklı bir kaderi yaşayacaktı evinde büyüttüğü bitkiyi Taksim'in yeşilliğine dikmek için geldi her şeyden habersiz, tam işini bitirmişti ki saat 10.30'du.
    Zelal yıllar önce köylerinde öğretmenlik yapan Ziya Bey'i gördü polis şeritlerinin arkasında, her şey karışmıştı kafasında şaşkınlıkla bakıyordu yerde yatan kardeşi Savaş'ı bırakıp gidemedi uzaklaşamadı o an keşke engel olabilseydim diye düşünüp kızdı kendine defalarca. Okuldan kaçtıkları günler geldi aklına, Ziya Öğretmen ile ilk tanışmaları ve annesinin okuyup adam olmaları için çabalaması dindiremediği gözyaşlarına katık oldu.