BİR ANLATIM DANSI: EVRİM OCAKÇI / TMOLOS EDEBİYAT

    
    Edebiyat ve psikoloji dalında uğraşan insanları aynı havuzda kaynaştıran bir bakış açısıyla bizleri karşılıyor yazar. Çekici ve sıra dışı bir giriş bölümüyle okuma serüveninizin şaşırtıcı olacağının sinyallerini veriyor. Bir psikologun eski bir hastasından gelen bir roman dosyasını eline alması ve bir yayınevine postalamasıyla yolculuğumuza başlıyoruz.
    Geriye dönüşlerle kurgulanmış romanımızın I. bölümünde, başarılı bir felsefe profesörünün güzel sanatlarda okuyan felsefe tutkunu genç bir ressamla içsel dostluklarını keşfediyoruz. Profesörümüz Fikri Bey ve ressam Kadir’in bu sıkı dostluklarına karşı Fikri Bey’in eşi Sevim Hanım’ın kıskançlık ve huzursuzluklarıyla karşılaşıyoruz. Felsefeden yazarlık yolculuğuna çıkan Fikri Bey’in emeklilik döneminde içe çekilişini eşi ile iletişim problemlerini samimi tahlillerle ele alan yazar bize yeni bir dost kazandığımızı hissettiriyor. Kitabın kahramanıyla bu dostluğumuz bizi insan ilişkileri, iletişim sihirleri üzerine uzunca düşündürecek, kendimize ayna tutmamızı sağlayacak biri sürece götürüyor.
    Yazar, başarılı ve sade betimlemeleriyle görselimizi güçlendirmiş. Anlatımında tüm duyularımıza hitap etmiş. Kitabın isminin hakkını vermiş, sözcükten resimler yaratmış. Fikri Bey’in kalp krizi geçirmesiyle birinci bölümü tamamlamış. Kalp krizi sırasında ruh halini, iç çekişmelerini çizer gibi sunmuş bizlere.
    İkinci Bölüm; Kenan ve Zeynep’in trafik kazası geçirmesiyle başlıyor. Kenan’ın direksiyonda olmasının verdiği suçluluk duygusuyla iç çekişmeleri, Zeynep’le olan ilişkilerinin geçmişi, yaşama duruşu başarılı ruhsal tahlil ve tasvirlerle anlatılıyor. Bu bölümde Kenan arkadaşınız oluveriyor ve sizi bir dönemin tartışılan politik başlıklarına derin bakışlarla bırakıyor. Fikri Bey’le tanışıklıkları Kadir’le ilişkileri Kenan ve Zeynep’i daha iyi anlamımızı sağlıyor. Yazar öykü denemeleri ve farklı yazı türleri ile anlatımını zenginleştiriyor. Bu bölümde yazıya, romana yetkin bir isim olarak yazarımızı kabul ediyoruz. Zeynep’in yıllar sonra yüksek lisans yapmak için gittiği Fransa’dan döndüğü gece Kenan’la buluştuklarını ve kaza geçirdiklerini anlıyor ve üçüncü bölüme geçiyoruz. İlginç ve sarmal olay örgüleri kullanan yazarın dilinin sade oluşu anlamı okuyucunun çıkarmasına olanak tanımış.
    Üçüncü bölümde Zeynep, terapistinden yardım alırken çıkıyor karşımıza. Kenan’la ilişkilerine şahit oluyoruz. İlişki süreçlerinde seyrederken kendi ilişkilerimizi de sorguluyoruz. Bu kez Zeynep’in dilinden, bakışından öğreniyoruz Kenan’ı, Kadir’i, babası Fikri Bey’i ve annesi Sevim Hanım’ı. Zeynep, kahramanların arasındaki ilişkileri, çıkmazları, iletişim çaprazlarını, yaşamlarındaki dönemeçleri gözler önünde resmediyor. Olay çözümlemeleri şaşırtıcı bir şekilde karşımıza çıkıyor. Fikri Bey’in kalp krizi geçirdiği bir noktaya dönüyor. Oradan Kadir’in not defterine geliyoruz. Defteri Zeynep’in almasından sonra Kadir’in ortadan kaybolmasına tanık oluyoruz. Kitabın en çarpıcı bölümü belki bundan sonrası: Zeynep’in Kadir’in dosyasını deşifre ettiği son bölüm… Dosyada zeka oyunları fışkıran anlatım örneklerine tanık oluyoruz. Yazar tüm dehasını burada sergilemiş. Kitabını resim, edebiyat ve felsefeyle bütünleştirmiş son bölümde. Bir düşünce denizinde ve özle buluşmanın dansında buluyoruz kendimizi. Çarpıcı zihinsel tekniklerle sözcüklerin sihrine tanık oluyoruz.
    Kısacası Sözcükten Resimler kaçırılmamasın gereken bir roman ya da bir yazarın okuyucuyla bütünleştiği bir anlatım dansı. Buyurun sahne sizin, diyor sanki yazar ve ekliyor “Sözüm gerçeğin gölgesidir.”