Bir Öykünün Romanı ya da Bir Romanın Öyküleri: 10:30, Halit Payza, Gerçek Gazetesi

    Estetiğin kurucusu Baumgarten için mantıksal kavramının hedefi “gerçek”tir. Estetik kavram duyusal olduğu için onun hedefi güzeldir. Güzel, duyularla kavranılabilen mükemmellik, mutlaklık, gerçek ise ussal ve onunla kavranabilen kusursuzluktur. Gerçekleşeceği en üst düzey olarak da doğayı gösteriyor. Öyleyse sanatın görevi doğayı taklit etmektir. Bu bağlamda doğa, insan imgeleminden öndedir.
    Romana gelince; konusu insan olduğundan, insan-insan, insan-doğa ilişkilerini, toplumsal yaşam ve doğaya göre belirleyecek, nesnel olanı kurmaca biçiminde yeniden anlatacaktır. Roman kavramı, terminolojik olarak Roma İmparatorluğu’ndaki halkların kullandığı Latinceden doğmuştur. Romalı destan ve halk öyküleri yazarları bozuk bir Latince ile anlatırlar öykülerini. Bu terim sonradan, bir tür adı olarak benimsenecek, bugüne değin gelişerek ve dili kusursuzlaştırarak gelecektir.
    
    Saatler 10.30’u Gösterdiğinde

    Hasan Cüneyt Bozkurt’un yaptığı da o. Bozkurt “10.30”da İstanbul’da yaşanan bir patlamadan yola çıkarak, nesnel olanı, kurgusal olana dönüştürüyor. İstanbul’da, 31 Ekim 2010 Pazar günü, saatler 10.30’u gösterirken Taksim Meydanı’nda şiddetli ve büyük bir patlama oldu. Çevik kuvvet noktasına giren bir canlı bomba, üzerinde taşıdığı patlayıcıyı tam da bu saatte patlattı. Patlama sonucu 15’i polis 17’si sivil olmak üzere 32 kişi yaralandı, canlı bomba parçalanarak öldü. Hasan Cüneyt Bozkurt, 10.30’da nesnel olarak 10.30’daki patlamayı kurgusal kahramanlarla romanına taşırken, patlama anını ve öncesini nesnel olandan yola çıkıp, kurgusal olarak farklı öykülerle anlatıyor.
    Hiç kuşkusuz Bozkurt’un amacı patlamadan çok, o patlamada yolları kesişenlerin öyküsünü anlatmak. 10.30 olay yerinde canlı yayın yapan televizyon muhabirinin kameraya söyledikleri ile açılıyor. Biz bu patlamadan çok, patlama anında yolları kesişenlerin kişisel öykülerini patlama öncesi yaşanmışlıklarına dönerek okuyoruz. Patlamanın olduğu 10.30’da tesadüfen oradan geçen, kendi geçmişi de uyuşturucuya, cinayete karışmış Osman’ın, garson Kemal’in, üzerindeki bluzu omuzlarını açıkta bırakan, daracık kot pantolonlu, kaslı bacaklarıyla kendini satarak yaşamını sürdürmeye çalışan travesti Şahika’nın, İkinci Paylaşım Savaşı ile Nazilerin adayı istila etmeleri sonucu atmış sekiz yıl sonra doğduğu topraklara dönmek, çocukluğunun geçtiği evi, sokakları, Hıristiyan ailelerin toplandığı kiliseyi görmek, Rodos’a gitmek için pasaport almış Hüseyin’in, güvercin yemi satan Arif’in, patlamanın şokuyla beylik tabancasının bütün mermilerini havaya sıkan meslektaşının ayaklarının dibinde kanlar içinde yatan polis Sinan’ın, meydanda mısır satan Diyarbakırlı at yarışı tutkulusu Reşit’in, öykü yazmayı seven kamu emekçisi Süleyman’ın, üniversiteye girebilmek için dershaneye devam eden Ece’nin, önünde boya sandığı, renk renk ayakkabı boyaları, fırçası ile ayakkabı boyacısı İbrahim’in, apartmandaki çocukları taciz eden Celal’in, olayın faili diye tutuklanan Ziya’nın, karısıyla barışmak için elinde bir demet çiçekle evine dönmeye çalışan, baba adayı Serkan’ın, olay yeri ekibinin bombacıdan arta kalan kanlı parçaların toplamasını ağlayarak izleyen Zelal’in -bombacı Zelal’in kardeşidir, Zelal onu bu işten vazgeçirmek için koşmuş ama geç kalmıştır- öykülerini okuruz. Bütün bu insanların yolları, 10.30’da Taksim Meydanı’nda kesişmiştir.
    
    Öykü Roman ya da Roman Öykü

    Bozkurt, 1982 Aydın/Söke doğumlu bir yazar. 2008 Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi mezunu bir öğretmen. Öyküleri 2010’da altkitap Öykü Yarışması Seçici Kurul Özel Ödül’ü, 2011’de Ümit Kaftancıoğlu Öykü Yarışması’nda üçüncülük ödülünü almış. 10.30, Hasan Cüneyt Bozkurt’un ilk romanı.
    Kitap, aynı yazgıyı paylaşan insanların iç içe geçmiş öykülerinden oluşan bir roman olmasına karşın, bütünü oluşturan parçaların ayrı ayrı okunmasıyla da öykü tadı bırakıyor. Kitaba adını veren 10.30’daki patlamayı çıkarırsanız, geriye Osman’ın, Kemal’in, Şahika’nın, Hüseyin’in, Arif’in, Sinan’ın, Reşit’in, Süleyman’ın, Serkan ve diğerlerinin onları bir romanın ayrı öykülerine taşıyan yaşamöyküleri kalıyor.
10.30 bu anlamda da bir öykü roman ya da roman öykü.

Halit Payza, Gerçek Gazetesi, 09.10.2013