Sözcüklerle Yapılan Resimler: Halit Payza, Aydınlık

    Sylvia Nasar, “Akıl Oyunları” adlı romanında, otuz yaşında bir efsaneye dönüşen, meslek hayatı çok kısa süren ve otuz yıldır şizofreninin pençesinde kıvranan, Nobel ödüllü dahi matematikçi John Forbes Nash’ın yaşam öyküsünü anlatır. Sıradan bir matematikçi değildir Nash. “Oyunlar Teoremi”, “Cebirsel Geometri” ve “Doğrusal Olmayan Teori” gibi matematiksel, “rasyonel çalışma” ve “anlaşma teorisi” gibi iktisadi teoremlerin kâşifidir. Ne var ki bu dâhinin aklı ve yaşamının büyük bir bölümü kendi aklının şizofreniyle karartılmış oyunlarına yenik düşecektir. Sayrılanmamış ortalama bir yetişkin beyni, Britanica Ansiklopedisi’ndeki bilgilerin beş yüz katı kadar bilgiyi saklayabilmektedir. Buna karşın insan; teknolojinin yaşama girmediği dönemde beyninin yüzde onunu, son bilimsel çalışmalarda da bu oranın binde beş ile yüzde bir buçuk arasında kullanılabildiği belirlenmiştir. Kalanı, bilgilerin çürümeye terk edildiği, yaban otları ve çalıların arasında yitirilmiş bir mezarlıktır. Öte yandan aklı şizofreniyle bölünmüş bir insanın binde beş ile yüzde bir buçuk arasında olan imgeleminin ne kadarını kullanabildiği, bu oranın sayrılanmamış bir akla göre daha fazla ya da daha az olup olmadığı bilinmemektedir. Bir şizofrenin daima iki yaşamı vardır ve şizofren bu iki dünya arasında araftadır. Düşünüş, duyuş ve davranışsal bozuklukları yaşayan şizofren kişiler arası ilişkilerden ve gerçeklerden kimi zaman bütünüyle uzaklaşarak sayrılıklı imgeleminin var ettiği kendi dünyasında tutsaktır. Şizofreni Yunanca kökenli bir sözcük olup “şizo” ve “frenos” sözcüklerinin bileşiminden oluşmuştur. Şizo; ayrık, bölünmüş; frenos, akıl anlamına gelmektedir. Yanlış algının aksine bir şizofren iki kişilikli değildir, o yalnızca iki ayrı gerçekliğe inanmaktadır. Bir şizofrenin yaşamının ilk aşaması sıradan her insanın yaşadığı gerçeklik kadardır. Şizofrenin ikinci dünyası ise ikinci gerçeklik olarak adlandırılabilecek olan sayrılıklı imgeleminin yarattığı gerçekdışı gerçekliktir.

İnsanların Kaderlerini Yazan Kitap

John Forbes Nash, imgelemiyle yarattığı sanrılarda; Rusların kendi ülkesini ele geçirmemesi için, onların bıraktıkları gizli mesajları çözmeye adayan bir vatansever olduğunu düşünür. Hasan Cüneyt Bozkurt da “Sözcükten Resimler” kitabında kendini tanrı olarak duyumsayan başka bir şizofreni anlatır. “Sözcükten Resimler” üç bölümden oluşur. Birinci bölümde emekli felsefe profesörü Fikri Bey, eşi Sevim Hanım ve Kadir’i tanırız. Hasan Cüneyt Bozkurt’un romanında yaratıcı ve mutlak tanrı olan Kadir’in sayrılı imgelemi gibi, Fikri Bey de sayrılıdır. Bir şizofrenin sözcükten resimlerle yarattığı sözcükten resimlerle yarattığı insanlardan biridir Fikri. Sıklıkla Gülhane Parkı’na gider ve orada Kadir’le görüşür. Fikri, bu sayrılı imgesel gezilerinde kendi çocukluğunu, gençliğini de görür ve onlarla da ikinci kişiler gibi konuşur. Hatta geleceği değiştirmemek için, gerçeğin raydan çıktığı anlarda, yeniden olağan akışı sağlamak için elinden geleni yapar. Kocasının sayrılılığını bilen Sevim Hanım için Kadir diye biri yoktur. Kadir şizofreniyle sakatlanmış Fikri Bey’in sayrılı imgeleminin ürünüdür. İkinci bölümde bu kez sevdiği kadın Zeynep’in ameliyathaneden çıkmasını bekleyen Kenan’ın geçmişine ilişkin düşünceleriyle karşılaşırız. “Sözcükten Resimler”de şizofreniyle sakatlanmamış iki karakterdir Kenan ve Zeynep. Onları Fikri, Sevim ve Kadir’e bağlayan ortak geçmiş Fikri ve Sevim’in kızları ve Kadir’le üniversiteden ortak arkadaşlıklarıdır. Sağlıklı ilişkilerden bahsetmiyor Hasan Cüneyt Bozkurt. Sayrılıklı bir imgelemin yarattığı roman kahramanlarını -Kadir yaratıcı tanrı olarak hepsini ve bütün insanlığı yaratmıştır- yazıyor “Sözcükten Resimler”de. Kadir’i rahman ve rahim tanrı olarak değil, üniversitede okuyan, sahte paraları bozukluklar ile değiştiren, çıkaracakları dergi için taşınabilir baskı makinası çalan bir yazın isteklisi olarak görüyoruz. Kendini yüz yirmi kiloluk bir patates çuvalı olarak gören Kenan da Zeynep’e olan ilgisinden, Kadir’in emrivakisi ile bu soygunun içinde bulunuyor. Zeynep, ikinci karşılaşmalarında kendini beğendirmek için zayıflamaya çalışan Kenan’ın kollarına atlamakta sakınca görmüyor ve ertesi gün kazandığı bursla Fransa’ya gidiyor. Üçüncü bölüm Zeynep’in anlatısını içeriyor. Bu bölümde de kahramanlar ortak olmasına karşın yaşanılanlar ilk iki bölümdeki kimi olayları hem doğruluyor hem farklılaştırıyor. Bir şizofrenin ilk yaşamı sıradan her insanın yaşadığı gerçek gerçeklik ile şizofrenin ikinci dünyası olan ikinci gerçeklik olarak adlandırılan sayrılıklı imgeleminin yarattığı gerçek dışı gerçeklik bir kez daha çatışıyor. Örneğin ikinci bölümde Kenan, Kadir’le Zeynep’in üniversitedeki arkadaşlıklarını anlatırken, üçüncü bölümde Zeynep Kadir’i, Paris dönüşü ve bir sonraki karşılaşmalarında Zeynep’in alkollü bir biçimde sürdüğü araçla trafik kazası geçirdikten sonra, hastanede dekorasyon işleri yapan biri olarak Kadir’le tanıştığını anlatıyor Zeynep.  Kadir, Zeynep’e kendi yazdığını söylediği bir kitap veriyor; insanların kaderlerini yazdığını belirttiği bir kitap…

Herkes Duysun! Ben Tanrının Aynadaki Suretiyim. 

Hasan Cüneyt Bozkurt her ne kadar kitabı üç bölüm olarak yazmış ve Kadir’in insanların kaderlerini yazdığını kitabı bu bölüm içinde kalmış olsa da, bence bu kitabın dördüncü bölümü olarak düşünülebilir. Bu bölüm binlerce anlamsız sözcüğün arasına, kırmızılı tümceler bir araya getirilerek yazılmış. Kadir’in tanrısallaştığını anlattığı yaratılış suresi olarak adlandırılan bu bölüm, kutsal kitaptaki cüz biçiminde yazılmış. “Oku” ile başlayan Kuran’ın ilk cüzü gibi, Kadir’in yaratılış suresi de “Tanrım, ‘Benim adımla oku.’ demiştin ama senin adınla yazmaya başladım” tümcesi ile başlıyor. Fikri’yi, Sevim’i, Kenan’ı, Zeynep’i ve diğerlerini nasıl yarattığını ikinci cüzle anlatarak devam ediyor. Bu, aslında adı geçen romanı simgeliyor. Kadir bir roman karakteri olarak, yaratıcı-yazar tanrı olarak insanların kaderlerini çizmekte, Hasan Cüneyt Bozkurt da yaratıcı yazar tanrı olarak sözcükten yaptığı resimlerle…  Yaratıcı yazarın tanımlandığı bölümler, Kadir’in ve dolayısıyla Hasan Cüneyt Bozkurt’un “Yaratılış Süresi” olarak adlandırdığı son iki cüzde tanımlanır. 39. Cüz “Herkes duysun! Ben tanrının aynadaki suretiyim.” der ve bir sonraki 40. cüzle noktalanır; “Sözüm gerçeğin gölgesidir.”

Hasan Cüneyt Bozkurt, “Sözcükten Resimler”de, yazarak yarattığı resimlerden söz ediyor, gerçek gerçekle, ikinci gerçeğin gerçekdışı gerçeğinden… 

Halit Payza, Sözcüklerle Yapılan Resimler, Aydınlık Kitap, 25 Nisan 2014